Geçtiğimiz gün O'nunla tanışmamızın üzerinden tam 3 yıl geçti. Güzel bir tesadüf eseri tanışma yıldönümümüzde yine beraberdik.
Tanıştığımız gün, ben O'nun yaşadığı şehirdeydim bir iş toplantısı için. Stresliydim biraz da. Akşam yabancı konuklarımızı yemeğe götürmüştük, O'da gelmişti bu yemeğe, ayaküstü tanışmış ve uzak köşelerde oturmuştuk. Yemek bitmiş otele doğru yürürken yanıma gelmiş ve "sen de epey gezmeyi seviyormuşsun duyduğuma göre" demişti bana. O'na "nerden duydun?" diye sormuştum ben de. Sonra ayırılmıştı yollarımız o gecelik.
Ben çok kez yine gittim O'nun yaşadığı ve benim çok sevdiğim o güzel şehre. Ama şimdi bu satırları yazarken anlıyorum O'nunla gezince ayrı bir güzelliğe bürünmüş bu şehir. Tanıdığım hiç kimseye benzemiyor O. O'nun gözlükleriyle bakınca dışarıya, bir yandan etraf şenleniyor, diğer yandan da pek çok kişiye sıradan gelen, canınızı çok ama çok acıtıyor.
O'nunla beraber yemek hazırlamak da bir oyun, yaptığım basit bir salataya bile övgüler sıralayabiliyor. Taksi şöförlerinin bile bilmediği tüm sokakaları biliyor, yeni yerler keşfediyor, sonra da bu keşifleri beraber yeniden keşfediyoruz ya da yeni keşifler yapıyoruz. O'nunla trafik keşmekeşi de yaşanmaz o koca şehirde, üstelik harika bir şoför DJ'dir de. Harika bir tatil arkadaşıdır aynı zamanda. Tatil planlarını önceden araştırır ve geliştirir, mesleğinin hakkını tam verir.
Herhangi biriyle, mesela bize servis yapan garsonlarla çok çabuk iletişim kurar, böylece zaten beraber olduğumuz için keyifli olan anları kat kat keyifli hale getirir. Katışıksız bir ruhu vardır, çektiği fotograflar, yazdığı yazılar oldukça saftır. Özellikli hediyeler hazırlamayı çok iyi bilir. En küçük hediye bile O'nun eli değince sıradışı olur. Bazen belki aylar öncesinden kurar hediye fikrini. Hediyeden ziyade O'nun hediye fikridir zaten özel olan.
Başka hiç kimseye benzemediğinden O'na "deli" derim ben. Ama deli olmasaydı ben de bu satırları yazamazdım sanırım.
Zariftir ve kırılgandır da aynı zamanda. Bunca rengin altında elbetteki karanlık kuytular da vardır derinliklerde. Öğrenmiştir onlarla yaşamayı ve etrafındakilere bunları göstermemeyi. Ama ben O'nu bu rengiyle de severim ve beklerim gösterebilmesini istediğinde. Sadece "tatlı hayatın da acı hayatında paylaşılabilir olduğunu" bilmesidir istediğim.
Uzaklardan bile olsa aynı şeyleri beğeniriz, alırız, kullanırız. Binlercesi arasından aynı çalışmayı seçip duvarkağıdı yapmışlığımız vardır mesela.
Daha yeni döndüm sayılır O'nun yanından, daha erken gitmez isem, yakında önemli bir gününde yine O'nun yanında olacağım.
Tanıştığımız gün, ben O'nun yaşadığı şehirdeydim bir iş toplantısı için. Stresliydim biraz da. Akşam yabancı konuklarımızı yemeğe götürmüştük, O'da gelmişti bu yemeğe, ayaküstü tanışmış ve uzak köşelerde oturmuştuk. Yemek bitmiş otele doğru yürürken yanıma gelmiş ve "sen de epey gezmeyi seviyormuşsun duyduğuma göre" demişti bana. O'na "nerden duydun?" diye sormuştum ben de. Sonra ayırılmıştı yollarımız o gecelik.
Ben çok kez yine gittim O'nun yaşadığı ve benim çok sevdiğim o güzel şehre. Ama şimdi bu satırları yazarken anlıyorum O'nunla gezince ayrı bir güzelliğe bürünmüş bu şehir. Tanıdığım hiç kimseye benzemiyor O. O'nun gözlükleriyle bakınca dışarıya, bir yandan etraf şenleniyor, diğer yandan da pek çok kişiye sıradan gelen, canınızı çok ama çok acıtıyor.
O'nunla beraber yemek hazırlamak da bir oyun, yaptığım basit bir salataya bile övgüler sıralayabiliyor. Taksi şöförlerinin bile bilmediği tüm sokakaları biliyor, yeni yerler keşfediyor, sonra da bu keşifleri beraber yeniden keşfediyoruz ya da yeni keşifler yapıyoruz. O'nunla trafik keşmekeşi de yaşanmaz o koca şehirde, üstelik harika bir şoför DJ'dir de. Harika bir tatil arkadaşıdır aynı zamanda. Tatil planlarını önceden araştırır ve geliştirir, mesleğinin hakkını tam verir.
Herhangi biriyle, mesela bize servis yapan garsonlarla çok çabuk iletişim kurar, böylece zaten beraber olduğumuz için keyifli olan anları kat kat keyifli hale getirir. Katışıksız bir ruhu vardır, çektiği fotograflar, yazdığı yazılar oldukça saftır. Özellikli hediyeler hazırlamayı çok iyi bilir. En küçük hediye bile O'nun eli değince sıradışı olur. Bazen belki aylar öncesinden kurar hediye fikrini. Hediyeden ziyade O'nun hediye fikridir zaten özel olan.
Başka hiç kimseye benzemediğinden O'na "deli" derim ben. Ama deli olmasaydı ben de bu satırları yazamazdım sanırım.
Zariftir ve kırılgandır da aynı zamanda. Bunca rengin altında elbetteki karanlık kuytular da vardır derinliklerde. Öğrenmiştir onlarla yaşamayı ve etrafındakilere bunları göstermemeyi. Ama ben O'nu bu rengiyle de severim ve beklerim gösterebilmesini istediğinde. Sadece "tatlı hayatın da acı hayatında paylaşılabilir olduğunu" bilmesidir istediğim.
Uzaklardan bile olsa aynı şeyleri beğeniriz, alırız, kullanırız. Binlercesi arasından aynı çalışmayı seçip duvarkağıdı yapmışlığımız vardır mesela.
Daha yeni döndüm sayılır O'nun yanından, daha erken gitmez isem, yakında önemli bir gününde yine O'nun yanında olacağım.
Veeeee O bir fincan kafeindir canlılık veren :)
O kadar uzayabilir ki bu yazı...
O kadar uzayabilir ki bu yazı...
Böyle özel zamanlar iyi ki var, karşılıklı bildiğimiz ama birbirimize bu kadar net söylemediklerimiz içimizden çıkıyor böylece.
O'na şarkı:
O beni prenses peri sanıyooooooo
O'na şarkı:
O beni prenses peri sanıyooooooo
Not: Bu kadar özel bir kız arkadaşa sahip olmak, hayatın en güzel armağanlarından biri benim için.